KALE KÖYÜ Kiraz-İzmir
  Kültürümüz
 
KALE KÖYÜ KÜLTÜRÜ
 
EVLİLİK ÖRF VE ÂDETLERİ:
       Düğünler; bir milletin örf, adet ve geleneklerinin orijinal şekliyle ilendiği, toplumsal eğlence yerleridirler. Düğünlerde; oyun havalarından türkülerimize, bilmecelerden bulmacalara, orta oyunundan Karagöz’e, güreşten cirite kadar, her türlü sanat ve spor dallarında oyunların sergilendiğini görebiliriz. Ben de bu makalemde, derlediğim köyümüzün evlenme örf, adet ve geleneklerinden kesitler vererek, bunların gelecek nesillerimize aktarılmasını sağlamak istedim.
     
Evlilik Öncesi Genç Kız ve Oğlanın Yaşantısı:
       Türk milleti, İslam Dini’nin temel prensiplerine ters düşmeyen kendi örf, adet ve geleneklerini de yaşamayı sürdürerek, İslam ile kaynaşmıştır. Bütün Anadolu’da olduğu gibi, Kiraz ve köylerinde de kadın-erkek birlikte çalışır, birlikte düğüne ve derneğe katılır, birlikte çalar, birlikte oynarlar, kaç-göç nedir bilmezler. Bu sosyal hoşgörü ortamı içerisinde, kız ve oğlan 14-15 yaşlarına yaşına kadar, birlikte ve kardeşçe büyürler. Birlikte hayvan otlatırlar, oduna giderler, hatta kızlı erkekli ve yenilenin sırtına yenenin binmesi şartıyla çelik-çomak bile oynarlar. Bu durum, hem anne-babalar hem de çevredeki insanlar tarafından engellenmez, normal karşılanır. Ancak, yaşları büyüdükçe kızlar tek başlarına tarlaya, hayvan otlatmaya, oduna, v.b. dış işlere gönderilmezler. Zaten, o yaşlara gelen genç kızlar, çeyizlerini hazırlamaktan başlarını bile kaşıyamazlar. O yaşlardan sonra, kızlar erkeklerle uzun süre aynı yerde bulunamazlar. Hatta, kızların, erkeklerin ve büyüklerinin yanında gülmeleri, yüksek sesle konuşmaları bile hoş karşılanmaz.
    
Kız İsteme:
      Oğlan tarafı, gelin adayı olarak gördüğü ve oğlan da beğendiği kızı istemeden önce, her iki aile tarafından bilinen ve sevilen bir kadını elçi olarak Kız evine gönderir. Elçi kadın da “Cam Ali’nin İsmail’in oğlu Adnan’a kızınız Ayşe’yi istemeye gelecekler, ne dersiniz?”, diyerek, kız tarafının ağzını arar. Eğer, kız tarafı da istekli görünürse, “Nasipse olur, buyursunlar gelsinler, Allah’ın emri desinler!”, derse, Oğlan evine durumu bildirir ve bir süre sonra, Oğlan evinden üç kadın Perşembe akşamı kız istemeye gider.Akşam çay ve kahveler içilip, sohbet edilip, hal-hatır sorulduktan sonra asıl konuya gelinir. Kız istemeye gelen kadınlardan ağzı iyi laf yapan ve daha yaşlıca olan söze başlar.
 -“Allah’ın emri, Peygamber’in kavli ile kızınız Ayşe’yi oğlumuz Adnan’a mehel (uygun) Gördük, istemeye geldik. Siz de uygun görürseniz, bu yavruların yuvasını kuralım, ocağını tüttürelim. Ne dersiniz?”   
       Kız babası, cevabını şöyle verir:
       -“Düşünelim, taşınalım, büyüklerimize de danışalım, ondan sonra size cevabımızı bildiririz. Hayırlıysa olur inşallah!”
       Bir hafta içerisinde, kızın babası ve annesi kızın dedelerine, ninelerine, dayılarına, amcalarına ve diğer aile büyüklerine konuyu açarlar. Toplanan aile meclisinden son karar çıkar. Şayet cevap olumlu ise (ki genellikle olumlu cevap verilir); Oğlan evinden bu defa üç yaşlı ve tecrübeli erkek ile oğlanın babası ve annesi kızı istemeye ve söz almaya Kız evine giderler.
      Yukarıda, kadınların kız isterken söyledikleri bu defa da tekrarlanır, kız babasında istenir. Kızın babası da cevabın olumlu olduğunu şu sözlerle açıklar:
       -Madem ki kızımı oğlunuza mehel gördünüz, ben de kızımı oğlunuza mehel gördüm ve kızımı Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile size veriyorum!”
 
Nişan Törenleri:
       Söz alındıktan sonra, bir hafta içerisinde yüzük takma ya da küçük nişan veya lokum yeme de denilen merasim yapılır. Oğlan evi, çeşitli lokum ve çerezden oluşan hediyeleri ve yüzüğü alarak, bir grup akraba ve dost ile birlikte Kız evine gider. Oğlanın babası, gelinlik kıza, kızın babası da damat adayına yüzüklerini taktıktan sonra, birlikte çerezler yenilir, kahveler içilir, sohbet edilir. Böylece oğlan ile kız arasındaki evliliğin ikinci adımı olan nişanlılık dönemi başlamış olur.
       Yüzükler takılıp söz alındıktan sonra, esas nişan olan büyük nişan için her iki tarafın hazırlanmasına yetecek zaman bırakmak için, 3-6 ay arasında bir nişan töreni günü tespit edilir. Nişan, genellikle kadın ve kızlara yönelik eğlencelerden meydana gelmesine rağmen, erkekler de davul ve zurna eşliğinde çalıp oynama, eğlenme imkânı bulurlar. Son yıllarda ise; içkili ve çalgılı, kadın-erkek birlikte eğlenilen nişan törenleri de yapılmaya başlanmıştır.
       Kız evindeki nişan töreninde; yörenin meşhur dümbelek ve defçileri, kadınları ve genç kızları oynatır ve eğlendirirler. Oğlanın akrabaları da birer hediyelik bohça hazırlayarak, nişan
Törenine katılırlar. Bohçalarda; yazma, değirme (namaz örtüsü), iç çamaşırı, çorap, mendil, elbiselik kumaş, v.b. bulunur.
       Eskiden, kadınların eğlendiği yere erkekler alınmazdı. Bu yüzden bazı delikanlıların kadın kılığına girerek, sevdikleri kızların oynamalarını görmek için, nişan yerine gittikleri de söylenir. Yakalananların ise, kadınların hışmına uğradıkları da söylenir. Nişanda, bütün kızlar ve kadınlar sırayla oyun meydanına çıkarlar, oynarlar. Analar ve kaynanalar; gelinleri ve kızlarıyla yeni gelin adaylarını birlikte oyuna kaldırırlar, sırayla oynarlar, çalgıcı kadınlara bahşiş vererek istedikleri oyun havalarını çaldırırlar. Oynama sırası gelinlik kıza gelince, dört kadın bir bohçanın dört ucundan tutarak havaya kaldırırlar ve kızın oyunu bitince meydana getirerek gelinlik kızın başının üstünde tutarlar; sırayla kaynana, görümce, yenge gibi yakın akrabalar, bu bohçaya getirdikleri hediyeleri açarak birer birer atarlar. Çeyiz atma bittikten sonra,misafirlere nişan şerbeti dağıtılır. Şerbeti içen davetliler, şerbet tepsisine, gönüllerinden ne koparsa para atarlar. Bu paralar, kendisine çeyiz alsın diye gelinlik kıza verilir.
       Nişan bitince, davetliler dağılır ve kız ile oğlan için, bir sene ile altı ay arasında devam edecek nişanlılık dönemi başlamış olur. Ardından her iki taraf da düğün için hazırlıklara koyulurlar. Şayet nişanlılık dönemi içerisinde dinî bayramlar olursa; oğlan tarafı kız tarafına kur-banlık, elbiselik kumaş, çorap, terlik, oya yumağı iç çamaşırdan oluşan bir hediye bohçası götürürler. Kız tarafı da oğlana gömlek, çorap, mendil, iç çamaşırı gibi hediyeler gönderir.
 
DÜĞÜN TÖRENLERİ:
       Düğün günün kararlaştırmak üzere, oğlan babası yanına üç akrabasını da alarak Kız evine gider. Düğün, genellik Salı günü ikindi vakti başladığı için buna Salı Kesme denir. Kız evi, Gelin kız için istediği altın, ev eşyası ve diğer istediklerinin yerine getirilmesi şartıyla, Oğlan evinin düşündüğü düğün tarihini genellikle kabul eder.
       Çeyiz olarak alınan mobilya, beyaz eşya, yatak, yorgan, v.b. eşyalar, ilk önce oğlan evine Götürülür. Gelin kızın annesine, babasına, kardeşlerine ve çok yakın akrabalarına alınan elbiselik kumaşlar, v.b. hediyeler alınarak, önceden Kız evine gönderilir. Kız evi de benzeri hediyeleri oğlanın annesi, babası, kardeşleri ve yakın akrabaları için alır gönderir.
      
Oku Dağıtma/Davetiye Verme:
       Düğüne 1-2 hafta kala uzaktaki akrabalara davetiyeler gönderilir. Yakındaki köylüler de şeker verilerek düğüne davet edilir. Buna, oku dağıtma denir.
       Pazar günü; eskidenkumaş, yeşil ve kırmızı yazma ile meydana getirilen bayrakama günümüzde ay yıldızlı Türk Bayrağı Oğlan evinin önünde yüksek bir yere veya çatısına dikilir.
       Salı günü, ikindiye doğrudavul-zurna eşliğinde, düğünde pişirilecek keşkeklik buğdayı dövmek üzere, köyün dibek taşının bulunduğu yere oynaya oynaya gidilir. Buğday iyice dövülür, kepeği savrulur ve gelindiği gibi Oğlan evine güle oynaya geri götürülür. Dövülmüş buğdayın bir kısmı da Kız evine gönderilir. Aynı günün gecesinde, köydeki davetliler Oğlan ve Kız evlerine giderek eğlenirler. Çünkü, daha sonra, dışarıdan gelecek misafirlere hizmet edecekleri için, eğlenmeye vakit bulamayabilirler.
       Çarşamba günü, asıl davetliler gelmeye başlarlar. Düğün evleri biraz daha kalabalıklaş-maya ve şenlenmeye başlar. Düğün, Kız evinde kına olarak devam etmektedir.
 
KINA GECESİ (Kız Evinde) :
       Kadınlarımız, düğüne ve eğlenceye karşı meraklı ve isteklidirler. Yöremizde çok yaygın bir söz vardır, “Kadınlara, gökte düğün var deseniz, merdiven kurup çıkmaya kalkışırlar.” diye. Gerçekte, kadın ve kızlarımız düğünleri ve özellikle de kına gecelerini dört gözle beklerler. Düğün için giysi, takı, v.b. konusunda aylar öncesinden hummalı bir hazırlığa girişirler.  
      Kına gecesi, genellikle Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece olmasına rağmen, bir hafta önceden kadın ve kızlarımız, özellikle kış aylarında Kız evinde toplanarak kendi aralarında çalıp oynamaya başlarlar. Yani, bir çeşit kına ve düğün provası yaparlar. Kına gecesi, düğünlerin en kalabalık ve eğlencenin doruğa çıktığı gecelerdendir.
       Kına gecesi; gelin süslenir, kına elbisesi giydirilir ve eğlencenin yapılacağı alana/salona hâkim bir yere bir sandalyeye oturtulur. Gecenin ilerleyen saatlerinde, gelin kızın annesi, kız kardeşleri, kaynanası ve görümceleriyle oynatılmasına geçilir, sırayla birlikte oynarlar. Daha sonra kına yakma törenine geçilir. Kına ortaya getirilip karılmaya başlayınca, aşağıda vereceğim maniler, bu işi bilen bir kadın tarafından, kız anasına hitaben okumaya başlar.
 
Gelinin başına bak, 
Mevlamın işine bak.                                     
Bu gelini çok sevdim,                           
Gözünün yaşına bak.                            
 
Karanfilim üç çatal,                              
Yârim dışarıda yatar.                            
Yatma yârim dışarıda,                           
Karyolanda kim yatar?                         
 
Sarı kavun dilimi
Uçurdum bülbülümü.
Çıksam dağlar başına,
Arasam sevgilimi.

Yeşil taksi geliyor,                                    
Dağı taşı deliyor.                                        
Aç kapıyı damat bey,                                
Gelin hanım geliyor.
 
İğdeli’nin kavağı,                                      
Çifte çeker bayrağı.                                   
Bizim köyün kızları,                            
Pişmiş sütün kaymağı.                               
 
Peşkir aldım dürüden,                                 
Gurbet seni çürüten.
Kurbanlık koyun gibi,                                 
Ayırdılar sürüden.                                       
 
       Kınanın karılması biterken, gelinin akrabalarından bir kadın da manici kadına, yine aşağıdakilere benzer manilerle cevap verir.
  
Asmayı dal edersin,
Basmayı şal edersin.
Sen o tatlı dilinle,
Zehiri bal edersin.
 
Tabaka tabaka kırılır,                                   
Kız oğlana sarıldı.                                       
Kız varmam dedikçe,                                  
Oğlan boynuna sarıldı.                                
 
Gelinin başı allı,
Hem şekerli hemballı.
Şimdi tıraş oluyor,
Sevdiğim delikanlı.
 
Bahçelerde bal kabak,                                  
Açılır tabak tabak.                                        
Oğlan kızı görünce,                                      
Seyirdir başı kabak
 
Bozdağların kompiri,                                     
Hepsi ayvadan iri.
Çok söyleme manici,                                     
Kafan yerim dipdiri.                                      
 
Keles’ten aldım narı,
Yaprakları sapsarı.
Bekletmeyin gelini,
Yakılsın kınaları.
 
       Manilerle atışmalar yapılırken, kına da karılmış, yakılacak kıvama getirilmiştir. Geline kına yakılmaya başlarken, güzel sesli kızlar da aşağıda nakaratı verilen kına havasını, hep birlikte söylerler. Bu civarda, oğlana kına yakılması âdeti yoktur.
 
 
 
 
 
DÜĞÜN TÖRENİ (Oğlan Evi):
       Oğlan evindeki düğünde eskiden, genellikle iki takım davulcu ile zurnacı bulunur.     
 
Çeyiz Bırakma:
       Çarşamba günü ikindiden sonra, davul ve zurna eşliğinde, oğlan evinin aldığı mobilya, yatak, yorgan, v.b. ev eşyaları, çeyizler, oğlan evinden alınarak, Kız evine eskiden develere yüklenerek götürülürdü. Günümüzde ise; çeyizler traktör veya kamyona yüklenerek Kız evine götürülür. Buna, Çeyiz Bırakma denir. Kız evi çeyiz getirenlere çeşitli hediye ve ikramlarda bulunur.
 
Düğün Evine Davetlilerin Getirilmesi:
       Davetliler düğün evine, doğrudan gelmezler. Gelmeden önce, ya bir iki el silah atılarak ya da bir çocuğu düğün evine göndererek, bulundukları yeri, düğünü yöneten bayraktar’a (Bayrakçı) bildirirler. Düğün evindeki işlerin düzenli olarak yürütülmesinden ve davetlilerin ağırlanmasından sorumlu olan bayraktar; ya bir çift davul ve zurnayı yanına alarak kendisi gider, ya da yardımcılarından birisini gönderiri. Konakçı denilen davetliler, davul ve zurnayla karşılanır, elleri sıkılır, ve hoş geldiniz denildikten sonra, düğün evine gidilir. Konakçılar, çalgıcılara bahşiş olarak para vererek istedikleri oyun havalarını çaldırırlar, oyun havaları eşliğinde düğün evine gidilir.
       Bayraktar, konakçılara yerlerine gösterir. Bu şekilde, gece boyunca düğüne gelen konakçılar düğün evine toplanırlar. Davetliler önce sigara ile kahve, ardından da yemek ikram edilir. Bayraktar, yemekten sonra davetlilerin masalarına tek tek uğrar, onları oyuna davet eder. Bazen de davetlilerden oynamak istemeyenler, çalgıcılardan “fasıl” veya “taksim” denilen, havaları çalmasını isteyebilirler. Oyun oynayanlara ve çalgıcılara para basmak adettir.
       Düğün sırasında, Kız evinden bir heyet Oğlan evine, Oğlan evinden de bir heyet Kız evine giderek, “Düğününüz mübarek olsun!” demeye giderler ve ikram edilenleri yiyip içtikten sonra, kendi düğün evlerine geri dönerler.
       Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece; düğüne dışarıdan gelen davetliler birer ikişer, kendilerini misafir edecek köylü ev sahiplerinin peşine düşüp giderlerken, bayraktar sabah kaçta gelin almaya gidileceğini de davetlilere tembihler, geç kalmamalarını söyler.
 
Gelin Alma:
       Perşembe günüsabahleyin, davetliler Kız veya Oğlan evinde toplanmaya saat 10.00 civarında başlarlar. Eskiden atlılar ve yayalar Gelin Alma Alayı düzenlenirdi, günümüzde ise arabalardan Gelin Alma Konvoyu düzenlenmektedir. Genellikle öğle saatinde Kız evinde olunacak şekilde, Alayın/ Konvoyun hızı, bayraktar tarafından ayarlanır.
       Eskiden, gelin almaya, erkekler ile kadınlar hep birlikte davul ve zurnalar eşliğinde güle oynaya, seke seke neşe içinde gidilirdi. Bu gidiş sırasında, bayraktarın elinden bayrağı kapmak için, kıyasıya bir mücadele verilir. Bayrağı kim kaparsa; bahşiş almadan asla geri vermez. Ayrıca, kadın ve erkek gelin alıcıların davul ve zurna eşliğinde, oyun havasının da coşkusuyla birbirini tekmelemek de adettendi.
       Kız evine varılınca; erkekler ve kadınlar ayrı alanlarda toplanırlar, çalıp oynarlar. Bu sırada gelinin yengesi, (kendi yengesi yoksa bayraktarın eşi gelinin yengesi olur) ve arkadaşları da gelini giydirmek ve süslemekle meşgul olmaktadırlar. Geline, son giysisi olan al duvak da giydirildikten sonra, dışarıya gelinin hazır olduğu haber verilir. Gelini odadan çıkarmaya gelenle hemen içeriye girip gelini alamazlar. Çünkü, adet olduğu için, gelinin erkek kardeşi kapıyı kilitlemiştir. Oğlanın babası, kendisine yüklüce bir bahşiş verdikten sonra, kapı açılır, gelin dışarıya çıkarılır. Ancak, bu defa da gelinin kedi elleriyle işlediği en değerli ve en önemli eşyaların konulduğu çeyiz sandığının üstünde üzerinde gelinin diğer akrabaları oturmuşlardır. Oğlanın babası onlara da bahşişlerini verir ve sandık da dışarıya çıkarılır. Çeyizler, develere veya at/öküz arabalarına yüklenir. Günümüzde ise; düğün başlamadan önce çeyizlerin ağırlıklı kısmı yeni evlilerin yaşayacakları eve yerleştirilir.
       Gelinin, ata bindirilmesi gerekir. Günümüzde ise; arabaya bindirilmektedir. Ancak atın eğerine/arabanın arka koltuğuna bir çocuk oturmuş olduğunda, ona da bir bahşiş verilir ve kız babası ile oğlan babası birlikte gelini, süslenmiş ata, dualar ile bindirilir. Oğlanın babası, gelin atını çeker, kız evinden ayrılma zamanı gelmiştir artık. Yine gelirkenki gibi davul ve zurna eşliğinde güle oynaya, neşe içinde oğlan evine doğru Gelin Alma Alayı/Konvoyu yola koyulur. 

            
               Gelin Alma Alayı-Ali Aksakal'ın  
                   Düğünü,22 Ağustos 1976
       Damat, gelin alma alayına katılmazdı ama günümüzde genellikle damat da gelin almaya gitmektedir. Damat, yanında kalan üç arkadaşı ile birlikte traş olmak ve hazırlanmak için, evde kalır, berber çağırılır. Berber traşa başlamadan önce, oğlanın arkadaşlarına dönerek, “Ağalar bu ustura kesmiyor. Biraz bileğilesek de damadın canı yanmasa!” , diyerek, o da bahşişini ister ve aldıktan sonra, sinekkaydı damat traşını yapar. Berbere genellikle havlu, gömlek, çorap, mendil, kumaş, v.b.den oluşan bir hediye paketi verilir.
       Gelin evin önüne getirildiğinde, hemen attan inivermez, nazlanır. Gelin de kayın babasından bahşişini aldıktan sonra, attan/arabadan inmeye razı olur. Gelin inmeden önce, kaynana da yüksek bir merdiven başına çıkarak, duvağın üzerinden buğday, çerez, bozuk/madenî paradan meydana gelen bereketin sembolü karışımı serper, izleyen çoluk çocuk bunları kapışırlar. 
           
        
     Gelin Attan indirilip eve girmeden önce 
         Sepi Sepme Töreni(22.08.1976)

       Gelini dualar eşliğinde, genellikle damat attan/ arabadan indirir ve birlikte gelin odasına çıkarlar. Gelin, bir sandalyeye ya da koltuğa oturtulur, hemen kucağına genellikle bir erkek çocuk veri-lir. Bu, ilk çocuğun oğlan olması istendiği için yapılır. Bazen, ikiz çocukları olsun diye, bir kız bir erkek çocuk birlikte gelinin kucağına verilir, erkek çocuğa mendil verilir, kız çocuğun başına da çember/yazma örtülür.
 
---------------------------------------------------------------------------
                            ÇOK İLGİNÇ BİR NOT:
      ”Gelin ata bindirilerek oğlan evine gider. Evin önünde damadın akrabaları tarafından karşılanır, kapı önünde takılar ve çerezler dağıtılır ve gelinin başına “Salh” denilen örtü örtülerek eve alınır.”
        Bu cümleler, 1952 yılında Türkistan’dan (Orta Asya) Çin zulmün-den kaçarak Türkiye’ye göç eden ve bir kısmı da Salihli’ye yerleştirilen
Kazak Türkleri ile ilgili bir eserden alınmıştır.
       Gelinin ata bindirilmesi ve indirilirken çerez dağıtılması, Kiraz’dakine ne kadar da benziyor değil mi? Halbuki; Kiraz yöresine gelen Türkler, neredeyse 1000 yıl önce buralara gelip yerleşmişlerdir. Bu benzerlik, aynı Türk soyundan geldiğimizin bir başka delili değil midir? (A.Aksakal)
 
       Kız ile birlikte Oğlan evine gelen yengeler tarafından, çeyiz sandıkları açılır, çeyizler iplere özenle serilir. Genç kızlar, gelinler ve analar çeyiz görmek için sıraya girerler. Bu arada, geline de gelin ekmeği denilen, ev ekmeği ikram edilir.
       Yatsı Namazı vakti gelince, damat ve arkadaşları hep birlikte namaza giderler ve gelirken de köy /mahalle imamını dinî nikâh kıyması için beraberlerinde getirirler. Gelenlere baklava, kahve ikram edilir. Bir tepsi baklava da gelin odasına, başka yemeklerle beraber konulmuştur.
       Nikâh, şahitlerin huzurunda kıyılır, dualar yapılır ve sıra güveyi salmaya/ gerdeğe gelir. Gelin, odasına alınır ve yengesi tarafından zifaf/ gerdek ile ilgili kendisine bilgi verilir, tembihler ve nasihatta bulunulur. Damat da arkadaşları tarafından gelin odasının kapısına getirilir ve sırtında yumruklanarak odaya itilir. Bu arada, içeride kapının ardında gelin hanım damadın ayağını basmak üzere tetikte beklemektedir. Çevik davranıp kim kimin ayağına önce basarsa; evde onun dediğinin olacağına inanılır.
       Gelin, damatla hemen konuşmaz, nazlanır. Damat gelinin boynuna, gerdek gecesi için aldığı kolyeyi veya başka değerli bir hediyeyi geline verince, gelinin dili çözülür ve konuşmaya başlar. Kapıda da dinleyenler vardır, kayın babaya haberi verip bahşiş almak için. Gelinin hiç konuşmaması halinde de çocuklarının dilsiz olacağına inanılır.
       Gerdek (zifaf) gecesinin bitiminde, gelin ve damat gusül abdestlerini alıp banyolarını yaptıktan sonra, bekâret simgesi sayılan, kanlı çarşaf çeyizlerin bir yerine hafifçe belli olacak şekilde asılır. Gelinin yengesi, kapıyı vurup izin aldıktan sonra, içeriye girer ve gelin ile damadı arkasına takarak önce kayın babasından ve kaynanasında başlamak üzere, ev halkının ellerini öptürür. Gelinin elini öptüğü kişiler, geline bahşiş verirler.
 
Barışma/Kız Ardı:
       Düğünden üç gün sonra, önce Oğlan evi Kız evine, sonraki günlerde de Kız evi Oğlan evine barışmaya giderler. Kız evindeki yemekten önce, damadın elleri bağlanır, kaynana çağırılır, “Kanana, kaynana! Damadın yemek yiyemiyor!” ,denir. Kaynana da damada bir hediye verir, elleri çözülür, birlikte yemek yenir, çay/kahveler içilir ve sohbetler edildikten sonra vedalaşırlar. Halk arasında kız ardı da denilen aynı gezme, Kız evi tarafından Oğlan evine de yapılır. Böylece; düğün tamamlanmış olur.
 
          ATASÖZLERİ
 Acıyan yer başka, acıkan yer başka.
Ağaca çıkan keçinin, ağaca çıkan oğlağı olur.
Alçak eşeğe binmek kolaydır.
Alışmadık ayakta don durmaz.
Alışmış, kudurmuştan beterdir.
Analık, domuz derisinden yamalık.
Böyle kuşun, böyle kuyruğu olur.
Büyük dağın başı dumanlı olur.
Çocuğa iş buyur, arkasından kendin git.
Delik taş yerde kalmaz.
Ekşi yemedim ki dişim kamışsın.
Elin ekmeği kanlı olur, silen yer silemeyen yemez.
Emreden yorulmaz.
Erik yemedim ki karnım ağrısın.
Evin küçük kızı olacağına, dağın domuzu ol.
Gönülsüz köpek, sürüye kurt getirir.
Haziran’da yılandan, Ramazan’da imamdan  
                                           korkacaksın.
Isıracak köpek dişini göstermez.
Kadın vardır, arpa ununu aş eder; kadın 
    vardır, buğday ununu 
şaş(ı) eder.
Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş.
Köpek neylesin takkeyi, tingilderken düşürür.
Kul sıkışmayınca, Hızır yetişmez.
Kumarcının piri, hasır altında yatar.
Söz biliyorsan söyle, herkes ondan ibret 
    alsın;  bilmiyorsan sus,
herkes seni 
    insan sansın.
Suyun harlamazından, insanın söylemezinden 
      korkacaksın.
 
          DEYİMLER
 At üstünde orak biçmek: Rahat olan için iş 
                                                  kolaydır.
Ağzını yaşlamak: Söyleyiş biçimini taklit etmek
Atılan taşın arkasından gitmek: Duyduğu her şeyi 
        düşünüp
taşınmadan uygulamaya kalkmak
Belen olmak : Uykudan aniden uyanıp şaşırma, 
        sersemlemek.
Burnunun direği sızlamak: Üzücü bir olay  
        karşısında  çok ü
zülmek.
Cin gibi : Gözü açık, zeki ve uyanık.
Çemkirmek: Ne dediği belli olmadan bağırarak 
       konuşmak.
Çeyiz yazmak: Gelin odasına çeyizleri sermek.
Çilbirini dartmak: Terbiye etmek, tembihlemek.
Dömbül döşek kılmak: Yatak, minder üzerinde 
      takla atmak.
El sırtından kurban kesmek: Başkası adına 
      konuşmak
Eli ayağı çaynaşmak :Heyecandan ne yapacağını 
     bilememek
Götürüye vermek: Toptan ihale etmek veya 
    satmak.
Gözleri felfecir okumak: Ne var ne yok görmeye 
    çalışmak,
aranmak.(güvenilmez kişi için söylenir).
Gurdeşen /kurdeşen olmak: Uyuz olmak, kaşınmak
Hora geçmek : İşe yaramak, faydalı olmak
Ibık gıbık etmek: Lafı geveleyip durmak, 
     söyleyememek.
İnler, cinler top oynuyor: Ortada hiç kimse 
     yok,ıssız /sessiz.
Körlük basmak: Birisine üstünlük taslamak, 
     aşağılamak
Kulağına katmak: Söyleneni iyi anlamak ve 
     uygulamak
Meteliğe kurşun atmak: Beş parsız kalmak, olmak.
Şımşırık olmak: ,Yağmurda fena şekilde ıslanmak
Tohurunu satmak: Sadece ürünü toptan satmak.
Tuluk gibi şişmek: Vücutta darbe veya hastalıkla 
     oluşan şişlik
Uyku amalı olmak :Uykusunu alamadığı için sinirli, 
     hırçın 
olma hali( bebekler için.)
Vadı geldi: Ayak işleri yapan veya laf taşıyan kimse
Yoğurt çalmak: Süte yoğurt mayalamak.
Yüzü ardı belli değil olmak: Bugün iyi yarın kötü 
     olmak.
 
          TEKERLEMELER
     Alçacık tepesi var, Kırmızı küpesi var.
 Dal ucunda al kiraz, Ağzımızda bal kiraz.
 Sepet sepet getirdim, Herkeslere yedirdim
       Az gittim uz gittim... Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lâle sümbül biçerek; soğuk sular içerek, altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide gide bir arpa boyu yol gitmişim!..
       Bindim pireye, vardım Tire'ye. Pire gider çatır çutur, hak sahibine balta getir. Bak şu pirenin işine, yular bağladım dişine. Gören şaştı, duyan şaştı
       Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken
       Kestane kebap, yemesi sevap, acele cevap.
       Kızın adı Hediye, ekmek vermez kediye. Kedi gider Kadı’ya. Kadı’nın kapısı kitli, Hediye’nin başı bitli
          Leylek leylek lekirdek, hani bana çekirdek
          Çekirdeğin içi yok, sarı kızın suçu yok.
       Masal masal maniki, yolda saydım on iki. On ikinin yarısı, tilki çakal karısı.
       Masal masal maniki, kuyruğu var on iki. Kuyruğunda beni var, kulağında çanı var.
       Masal masal martladı, iki fare atladı, kurbağa kanatlandı, tos vurdu bardağa, çocuk çıktı çardağa.
       Mavi çadır gerilmiş, duydum pazar kurulmuş. Vurdum karıncaya palanı, kırk yerinden bağladım kolanı. Sardım sırtına seksen sekiz çuval soğanı, vardım pazara.
 
          BİLMECELER
Ağız içinde dil, arifsen bil? (Kaval)
Ala bakar mora bakar, oturmuş bakla satar. Baklanın okkası kaça dedim; çıldır çıldır yüzüme  
     bakar? (Kurbağa)
Aldır abası, yeşildir cübbesi. (Kiraz)
Altı göl, üstü gül. (Gaz Lambası)
Beyazını yersen haramdır? (Oruç)
Bilmece bildirmece, dil üstünden kaydırmaca? 
     (Dondurma)
Bilmece bildirmece, el üstünden kaydırmaca? 
    (Sabun)
Bir acayip nesne gördüm, âlem bilir ismini. Başını 
    sürter
kendini, öldürür cismini? (Kibrit)
Bir çuval cevizim var, sayarım tükenmez? (Yıldız)
Bir kuyum var, iki türlü suyum var. (Yumurta)
Bir küçücük mil taşı, dolanır dağı taşı.( Göz)
Bir oğlum var, kat kat göyneği var. (Soğan)
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane? 
    (Nar)
Çıt demeden çalıya düşer. (Güneş)
Dağda idim bağ idim, başı tuğlu bey idim. Eve 
    geldim 
evlendim, sımsıkıca bağlandım?  
    (Süpürge)
Dağdan gelir dat gibi, kolları var budak gibi. Eğilir 
    bir su içer, 
bağırır oğlak gibi? (Kağnı)
Dağdan gelir taştan gelir, ağzı bağlı aslan gelir? 
    (Tren)
Dağdan gelir taştan gelir, ağzı köpüklü aslan gelir? 
    (Sel)
Dışı deri, içi darı? (İncir)
El eker, dil biçer? (Yazı)
Het dedim, met dedim. Git şuraya yat dedim. 
    (Süpürge)
İki kardeş bir arada büyümüş, üstü yanmış başı 
   yanmış.
Küçücük mezar, dünyayı gezer? (Göz)
Masal masal mat atar, şeytan kadar g….t atar? 
    (Pire)
Masal masal maniki, tırnağı var oniki? (Keklik)
Otuziki kız idik, ezildik büzüldük bir araya dizildik? 
    (Diş)
Sarıdır safran gibi, okunur Kur'an gibi. Ya bunu 
    bileceksin, ya 
bu gece öleceksin. (Altın)
Sarıdır sarkar, düşeceğim diye korkar? (Ayva)
Uzaktan baktım aktaş gibi, yanına vardım sütlaç 
    gibi.(Mantar)
Yedi delikli tokmak, bunu bilmeyen ahmak? 
    (Kafa/Baş)
Yer altına kara bardak? (Turp)
Yer altında sakallı dede? (Pırasa)
Yer altında yağlı kayış? (Yılan)
 
   HALK İNANÇLARI VE İNANIŞLARI
     Aksam sakız çiğnenmez.
      Baykuş ötmesi, o ev için uğursuz sayılır. Ölüm, kötü haber gibi durumlara yorumlanır.
      Çocuğun üzerinden geçilirse boyu kısa kalır.
      Çocukların gece beştaş oynaması uğursuzluk getirir.
      Ekmek kırıntılarını yere atmak/çiğnemek kıtlık getirir.
      Elleri apış arasına koymak uğursuzluk getirir.
      Erkekler sakız çiğnerse bıyıkları eğri/yamuk/yılık ol
      Gece aynaya bakılmaz
      Gece ıslık çalınmaz.
      Gece tırnak kesilmez.
      İşeyen köpeğe bakmak, gözde ittirse çıkmasına sebep olur
      Kapı eşiğinde oturan bekâr kalır.
      Kaplumbağa, bağlanıp ağaca ters asılırsa; yağmur yağacağına inanılır.
      Kırlangıç yuvası bozarsak, yüzlerde çillikler oluşur.
      Mezarlıktan ağaç kesilmez.
      Rüyada yılan görmek, işlerin akın gideceğine yorumlanır.
      Rüyada ölü görmek, diriye çıkar.
 
          DUALAR
    Allah kuvvet vesin (Tarlada çalışanlara denir).
     Allah tamamına erdirsin.(Hayırlı bir işe başlayanlara denir)
     Allah ne muradın varsa versin.
     Ayak ucun göl, baş ucun pınar olsun.
     Az verip gezdirme, çok verip azdırma.
     Elin kolun dert görmesin.
     Kum diye avuçladığın altın olsun.
     Sen beni güldürdün ya, Allah da seni güldürsün.
     Su gibi aziz ol. (Kendisine su veren için)
     Yattım Allah, kaldır Allah. Sağ yanımdan sol yanıma döndür Allah (Yatarken)
     Yattım taş gibi, kaldır kuş gibi. (Yatarken)
 
          BEDDUALAR
 
     Adın batsın/ Adı batasıca.
     Allah dert versin, derman vermesin.
     Benden bin beter ol.
     Boynun altında kalsın.
     Boyun posun devrilsin.
     Cehenneme kadar yolun var.
     Ciğerinden yanasıca.
     Diline eşek arısı soksun.
     Gözü kör olasıca.
     Gözüne-dizine dursun.
     Kapını açan olmasın.
     Lanet olasıca .
     Ocağı sönesice.
     Olmaz olasıca.
     Soyun kurusun.
     Sürüm sürüm sürün inşallah.
     Sütüm sana haram olsun.
     Teneşirlere gelesin.
     Zıkkım yiyesice /içesice.
          EL SANATLARI
 
       İğne Oyası, Dantel Oyası, Mekik Oyası, Boncuk Oyası, Kanaviçe İşlemesi ve Tel işleri, bütün Kiraz ve köylerinde olduğu gibi, Kale Köyü’nde de çok yaygın olarak yapılmaktadır.
 
          GİYİM VE KUŞAM
 
       Eski erkek giysileri; yakasız gömlek, yelek, işlik, kısa çuha don, mintan, dokuma kuşak, cepken, kepmen, puşu (poşu) ve kara dimi don adı verilen dizde daralmalı, üst kısmı çok geniş zeybek pantolonudur. Günümüzde bu giysi parmakla gösterilecek kadar azalmıştır.
       Kadın giysilerinde, çok eskiye Türkmen geleneğine dayanan üç etek, başta oyalı yazma ve alından bağlanan çember egemendir. Kadınlarda, kulağa, boyna ve parmaklara ziynet takma âdeti vardır. Eskiden, özellikle kırsal alanlarda; uçkur, işlik, gömlek, surtike, şal kuşak, başlıktan oluşan giysiler yaygındı. Daha sonraları ise; entari, ipekcanlı, zar moda olmuştur. Halk tabiriyle zar olarak adlandırılan çarşaf, gün geçtikçe azalarak da olsa varlığını sürdürmektedir. Özellikle, son yıllarda ülkemizin her köşesine hazır giyim ve konfeksiyonun da etkisiyle, modem giysilerin Kale Köyünde de yaygınlaştığı görülmektedir.
 
        YEMEK KÜLTÜRÜ:
 
       Keşkek, Yağlı/Sulu Akıtma, Isırgan/Patates Avukması, Kabak Tatlısı, Kalburabastı, Çatal Çorba, Güveç, Katmer, Otlu Pide, v.b. ile her türlü sebze ve et yemek çeşitleri Kale Köyü yemekleri arasındadır. Sadece köye özgü bir yemek yoktur.
 
          HIDRELLEZ
 
       Hıdrellez; bütün Türk Dünyası’nda olduğu gibi, Kiraz ve çevresinde de genellikle 6 Mayıs günü kutlanmaktadır. Hıdrellez, halk arasında yaygın olan inanca göre; Hızır ve İlyas Peygamberlerin bir araya geldiği günün hatırasına kutlan-maktadır. Hızır-İlyas kelimelerinin halk dilinde aldığı biçim Hıdrellez’dir.
       Halkın inancına göre Hızır; zorda/darda bulunanlara ve felakete uğrayanlara yardım eder; iyileri mükafatlandırır ve kötüleri cezalandırırı; berekete ve bolluğa kavuşturur; savaşlara katılarak iyi insanların yanında yer alır. “Kul sıkışmayınca, Hızır yetişmez!” atasözümüz, bunu ne güzel ifade etmektedir. Hızır, denemek istediği insanlara; çirkin, yaşlı, pasaklı ve dilenci kılığında görünür ve onlardan bir şeyler ister. Bu isteklerini de yerine getirenlerin hanesine bolluk, rahatlık ve mutluluk verir.”Hızır eli deymiş”, “Hızır uğramış”,”Hızır gibi yetişti” deyimlerini de bilmeyen yoktur. Bu konuda Kale Köyünde yaşandığı söylenen kısa kıssayı, sizlerle paylaşmak istiyorum.
                      ***
        HIZIR ERİŞEN ELİF NİNE
 
       Elif Ninem, yazın tütün işlerinin çok sıkı olduğu bir gün, tarlada çalışan çocukları ve torunları için yemek hazırlamak üzere, öğleyin eve gelir. Camali Dedem de açlığına hiç daya-namazmış. Bir taraftan saçta yufka yaparken, diğer taraftan da zeytinyağı küpünün dibinde kalan yağı, şişeye doldurmaya çalışmaktadır, elleri yağ ve un içerisindedir. Sacdaki yufka da yanmak üzeredir. Tam bu sırada, üstü başı perişan aksakallı bir dede, sırtında heybe ve elinde baston ile çıkagelir.
       -“Bereketli olsun kızım! Çok susadım bir tas su verir misin?”
       -“Dede şöyle otur dinlen biraz. Elimin yağını sileyim, sana su da veririm, taze yufkalardan da.. Hem taze ayranım da var bir güzel karnını doyur, olmaz mı?”
       Elif Ninem, aksakallı dedeye su, ayran ve yufka verir işine döner. Biraz sonra arkasına döner, dede ortada yok, kuş olup uçmuş.
       -“Dede nereye kayboldun hemen, ne zaman bitirdin yemeğini?”
       Dede yok olmuştur. Yarım kalan şişeyi doldurmak için Yağ Küpü’ne doğru yönelir ki ne görsün; küp ağzına kadar yağ dolmuş ve taşmaktadır. Daha önceleri büyüklerinden Hızır ile ilgili kıssalar çok dinlediği için, durumu anlar ve Allah’a şükreder.
                         ***
       Hıdrellez öncesinde; evlerin genel temizliğinin yapılması, Hızır hakkı için kurban kesilmesi ve fakirlere dağıtılması, oruç tutulması, yapılan hazırlıklar arasındadır ama en önemlisi 5 Mayıs ‘ta yapılan hazırlıktır. 5 Mayıs Günü, genç kızlar ellerinde bir çömlekle dolaşarak, kız ve kadınların bu çömleğe birer değerli eşya atmaları istenir ve sonra çömlek, su ile doldurularak, bir gül ağacının dibine konur. 6 Mayıs Hıdrellez sabahı, bu çömlek kızlardan birinin evine getirilir, içindeki eşyalar küçük bir kız tarafından birer birer çıkarılarak sahiplerine verilir. Bu tören sırasında Hızır’ın oraya uğrayıp herkesin dileğinin/niyetinin karşılığına vereceğine inanılır. Hıdrellez gecesi çimlerin üzerine yağan çiğden elde edilen su ile hamur yoğrulur ve mayalanıra; bunun bolluk ve berekete vesile olacağına inanılır. Ayrıca, Hıdrellez’de Hızır (A.S)’ın geçtiğine inanılan yerlerden toplanan çiçek ve bitkilerle yapılan şurup ve çöreklerin de şifa kaynağı olduğuna inanılır. Gül ağacının dallarına değerli eşyaların asılması, su kenarlarına gidilerek istenecek ev, araba, bebek, v.b. dileklerin maketlerinin yapılması, kadınların başlarına yeşil yemeni bağlamaları da diğer ritüellerdir.
 
          GENCER
 
       Eskiden, Ramazan ve Kurban Bayramlarının üçüncü günleri, Kiraz’da Gencer denilen toplu bir eğlence geleneği vardı. İzmir ve civar illerden Dönme Dolap, Atlı Karınca, Kasnakçılar v.b. eğlence alanları kurulur, sadece çocuklar değil genç kızlar ve oğlanlar bile dönme dolaplara binerler, salıncaklarda sallanırlardı. Biz çocuklar olarak, o günleri iple çekerdik. Önceleri Öküz Arabaları, sonraları traktörlere dolar, çocuk, genç ve ihtiyar ayrımı yapılmadan Kiraz’a giderdik.
 
 HALK OYUNLARI VE TÜRKÜLERİ
 
       Halk oyunları arasında en göze çarpanı, erkeklerin düğün, bayram ve şenliklerde oynadıkları zeybek oyunlarıdır. En çok Harmandalı, Koca Arap, Bakırlı, Çakıcı zeybek ha-vaları ile Yandım Ayşe Kadın, Köroğlu, Kasap Havası gibi kadın ve erkek oyunları oynanır. Oyunlarda, saz çalanlara ve oynayanlara para basmak (bahşiş vermek) adettir. Kadınlar, şenlik ve eğlence günlerinde, darbuka (dümbelek) eşliğinle Sepetçioğlu, Mevlâna ve diğer hareketli oyunları tercih ederler. Kadın oyunları kendi aralarında gerçekleşirken, erkek oyunları  uzaktan kadınlarca izlenebilir.
 
UZUN ÇAMI KIRMALI
 
Uzun çamı kırmalı,
Yârim asker urbalı.
Üç gün değil beş gün çok,
Üç yıl nasıl durmalı.
 
Çamı çama çaktılar,
Çama kurşun attılar.
Muhtar beyin kızını,
Candarmaya sattılar.
 
GÖKDELİ
 
Gökdeli dağdan inmiyor,
Mor da fesini giymiyor.
Uzunca boylu Gökdeli,
Ben de vuruldum demiyor.
 
Öte yüzden aştım bu yüze,
Selam söyleyin o yüze.
Uzun da boylu Gökdeli,
Kurban da gitti bir kıza.
 
  UZUN UZUN KAVAKLAR
 
Uzun uzun kavaklar,
Tepesinde yapraklar.
Ben yârime doymadım,
Doysun kara topraklar.
Haydi ninna ninna nay,
Ninna da ninna ninna nay.
 
Ovanın darısını,
Sel aldı yarısını.
Asker olan oğlanlar,
Boşasın karısını.
 
Haydi ninna ninna nay,
Ninna da ninna ninna nay.
HARMANDALI ZEYBEĞİ

Harmandalı efem bakıyor, 
Bileğinden kanlar akıyor. 
Gümüş bilezikli mavzerin,
Namlusunda şimşek çakıyor.

Efeme her cepken yaraşır,
Korku nedir bilmez dolaşır.
Bütün kızanların önünde,
Elinde yatağan savaşır.

POSLU ZEYBEK

Kır atımın nalı yoktur,
Torbasında yemi yoktur.
Bize derler Poslu Efe,
Başımızda âmir yoktur.
 
Kır atımın nalı ince,
Ölürüm yâr görmeyince.
Teslim etmem mavzerimi,
Poslu Efem gelmeyince.
 
OYUN HAVASI
Derelerde kestane
Gölge bastı üstüne
Kalk gidelim baskına
Gök Delinin üstüne.
***************
İskelenin söğüdü
Çifte çifte büyüdü
Koyuver devlet yarimi
Çiçek suda çürüdü
 
FATMAM

Kuyu başında testi,
Kemer belimi kesti.
Gurbetteki hoş seslim,
Şimdi aklımdan geçti.
 
Aman da Fatmam,
Canım gülüm Fatmam,
Ben rakıya su katmam.
Sen katarsan ben içmem,
Ben Fatmamdan vazgeçmem.
 
Kuyu başında bakır,
Fatmam gözlerin çakır.
Fatmam hasta diyorlar,
Oynuyor şakır şakır.
 
Aman da Fatmam,
Canım gülüm Fatmam,
Ben rakıya su katmam.
Sen katarsan ben içmem,
Ben Fatmamdan vazgeçmem.
  
ÇAKIRCALI TÜRKÜSÜ

İzmirin kavakları
Dökülür yaprakları
Bana Çakıcı derler
Yar fidan boylum
Yakarım konakları

Servi senden uzun yok
Yaprağında gözüm yok
Kamalı da zeybek vurulmuş
Yar fidan boylum
Çakıcı’ya sözüm yok
 
Bahçelerde kelem var
Arkamızdan gelen var
Kalkın gidelim efeler
Yar fidan boylum
İçimizde ölen var
 
Aradılar sordular
Birgi’çinde buldular
İnce tuzak kurdular
Yar fidan boylum
Kamalı’yı vurdular
 
  
ZEYBEK OSMAN
 
Osman yükünü yıkmış  yolun sağına,
Selam vermiş sağına ve soluna,
Kıratım işlemez Çavuşdağı’na.
Osmanım Osmanım, Zeybek Osmanım,
Zeybek olduğuma ben de pişmanım.
 
Evlerinin önü keklik avlusu,
Pencereden bakar ceylan yavrusu,
Osmanım Osmanım,Zeybek     Osmanım,
Zeybek olduğuma ben de pişmanım.
 
Osman’ın mendili limon sarısı,
Osman’ı vurmuşlar gece yarısı,
Yine oynuyor Osman’ın karısı.
Osmanım Osmanım,Zeybek     Osmanım,
Zeybek olduğuma ben de pişmanım

  
KALE KÖYÜ  MANİLERİ
 
Ak üzüm parmak gibi,
Sevdiğim kaymak gibi.
Beni yârden ayıran,
Kurusun değnek gibi.
 
Alçak ceviz dalları.
Yârim sıva kolları.
Sana nasıl varayım,
Kapamışlar yolları?
 
Beş Zeytin tarlasıdır,
Kalpte aşk yarasıdır.
Hadi gel artık oğlan,
Tam şimdi sırasıdır.
 
Çavuş Dağı dumanlı,
Nerdesin delikanlı?
Köyde oturur yârim,
Hem temiz, hem imanlı.
 
Çavuş Dağı kirazı,
Yetmez insana azı.
Senin sevdan ay oğlan,
Alnımda kara yazı.
 
Eser Dere dumanı,
Haliller öte yanı.
Vakıflar’dan geç de gel,
Bekliyor canlar canı.
 
Fesleğen eşlenir mi,
Sapı gümüşlenir mi?
Böyle güzel nazlı yâr,
Ele bağışlanır mı?
 
Gır taşın ardı orman,
Yok derdime bir derman.
Nerde kaldın sevdiğim,
Babam çıkardı ferman.
 
Gökte uçan tayyare,
Selam söyle o yâre.
Ben o yâre varamam,
Baksın başına çare.
 
Güvercinim süt beyaz,
Ayrı düştük yâr bu yaz.
Hediyeni istemem,
Mektubunu sıkça yaz.
 
Han Çayı’ndan geçtim,
Seni yâr diye seçtim.
Bekliyorum yarın gel,
Aşk şarabını içtim.
 
Höcüre’nin zeytini,
Toplarım sini sini.
Nazlı yârim gelince,
Yeriz hepisini.
 
İğdeli’nin kayrağı,
Çifte çekmiş bayrağı.
Bizim köyün kızları,
Pişmiş sütün kaymağı.
 
Kale’nin ardı Tolaz,
Ben okudum sen de yaz..
Kim demiş çirkin diye,
Benim yârim süt beyaz.
 
Karanfilim kırk budak,
Çık kapıyı bana bak.
Eğil yârim öpeyim,
Al yanaktan şıppıdak.
 
Kır yaylanın bostanı,
Kızlar giyer fistanı.
Ben bir rüya görmüşüm,
Gezmişim gülistanı.
 
Kadı’nın bahçesinden,
Çok yedim incirinden
Yavuklumu kaybetmem,
Bağladım zincirinden.
 
Meşenin mazıları,
Yaylanın kuzuları.
Ne deyim de ağlayım,
Alnımın yazıları.
 
Patlıcanı haşladım,
Doldurmaya başladım.
Yeni yâri bulunca,
Eskisini boşadım
 
Pencereden bakıyor,
Halka Şeker atıyor.
Benim yârim yok gibi,
Bana çalım satıyor.
 
Tom Tepesi karşımda,
Kara sevda başımda.
Hadin kızlar gidelim,
Düğünüm var akşamda.
 
Yalnız Palamut dibi,
Yağmaya başladı tipi.
Keles ovasını gezdim,
Görmedim senin gibi.
 
Yeşil taksi geliyor,
Çay köprüyü deliyor.
Aç kapıyı damat bey,
Gelin hanım geliyor.
 
Yılana bak yılana,
Gel dolana dolana.
Ben yârimi severim,
Canım kurban yoluna.
 
Yörük Halil Çeşmesi,
Pek hoş olur içmesi.
Yarim senle olunca,
Bayram orak biçmesi.
 
Zeytinimi topladım,
Han Çayı’ndan atladım.
Hadi gayri gel yârim,
Sensizlikten patladım.
 
KALE KÖYÜ NİNNİLERİ
 
Dandini, dandini danası,
Şeker getir anası.
Kızın yesin et olsun,
Oğlanlara dert olsun.
Ninni kızım, ninni!
 
Seyyidim Seyyidim
Seyyid Ahmet,
Seyyidin oğlu Muhammet.
 
Beşiği hurma dalından,
Örtüsü ipek şalından.
Bunların kılıçları,
Kalmış Hazreti Ali’den.
Minik yavrum ninni!
 
Ceylân gibi anası var,
Beyoğlu gibi babası var.
Pek de güzel abası var,
Eee, eeee,eee e…!
 
Ninni dedim uyuttum,
Dizlerimde büyüttüm.
Yavrum mektebe gitti,
Çektiklerim unuttum.
 
 
Uyu oğlum can oğlum,
Gözleri mercan oğlum.
Baban duyarsa öldürür,
Uyu afacan oğlum.
Eee eeee ee e…..
 
Oğlum oğlum ak oğlum,
Bir annene bak oğlum.
Uyu da çabucak büyü,
Kızları da yak oğlum.
Ninni yavrum, ninni!
 
Dandini, dandini Dan kuşu
Yüksek saraylar kuşu,
Çalılıktır yuvası.
Mama getirir yavruma
Keles’den babası.
 
Hu hu hu kuşu,
Çıkamadım yokuşu .
Yokuş bülbül yuvası,
Mamalar pişirir ninesi .
Yavrum yesin büyüsün,
Büyüsün de yürüsün .
Mini mini yavruma,
Küçücük yavruma ninni!

Kavak gibi boylansın,
Söğüt gibi dallansın
 
 
KALE KÖYÜ ŞİİRLERİ
 
KELES HEP TÜRK’TEN SORULA
 
Orta Asya’dan geldi Avşar Beyi,
“Otağım burada kurula!” dedi.
Ata yurdumuza benzer her şeyi,
“Tiz Keles adı konula!” dedi.
 
Hitit’in, Lidya’nın, Roma’nın yurdu,
Hisar’da, Kale’de etrafın surdu,
Türk Beyi Keles’e damgayı vurdu,
“Burası hep Türk’ten sorula!” dedi.
 
Sir Derya’nın sağındaki koluydun,
Taşkent’in ünlü bir istasyonuydun,
Çimkent’in artezyeni, can suyuydun,
“Keles mekânımız durula!” dedi.
 
Toy olsun çağırın efeyi beyi,
Keles Pazarı’ndan alın tekeyi,
Emretti aslan yürekli Türk Beyi,
“Ciritler, güreşler tutula!” dedi.
 
Oğul! Kazakistan öz yurdu Türk’ün,
Her yerde gururla söylensin türkün,
Son sözü de söyledi Atatürkün,
“Düşmanlar Kiraz’da vurula!” dedi.
     Ali AKSAKAL 23 Nisan 2008
 
 KİRAZ OVASI YILDIZ YUVASI
 
Kale Köyü’nden seyre daldım,
Yine ışıl ışıl Kiraz Ovası,
Ova değil, sanki yıldız yuvası.
 
İşte, Keles Yıldızı kaydı,
Kiraz Yıldızı’na verdi şavkını,
Bozdağlar görmez ki yürek yangını.
 
Köprübaşı’nda demli çayım,
Yenimahalle’de yayık ayranım,
Ulu Cami, sana nasıl hayranım!
 
Çağırın Aydın Beyi gelsin,
Kurulsun otağlar Kiraz bağına,
Anadolu’nun sımsıcak kucağına.
 
Kan kırmızı karpuzlar kestim,
Mangalda Çavuş Dağı kestanesi,
Esiyor Bozdağın serin nefesi.
 
Hisar çıktım, Kiraz’a indim,
Küçük Menderes’e girdim yıkandım,
Buz gibi suyundan içtim de kandım.
 
Özüm Orta Asya’dan gelir,
Kınık boyum, Türk soyumdur benim,
İstiklâl sevdam, hür huyumdur benim
       Ali AKSAKAL 22 Nisan 2008
 
 KİRAZ ÖZLEMİ
 
Bozdağ’ın eteğinde,
Seni gördüm Kirazım.
Ovanın biteğinde,
Seni buldum Kirazım.
 
İndim Köprübaşı’nda,
Gezdim çarşılarında,
Yeşil çınar dalında,
Seni gördüm Kirazım.
 
Soğuk su tulumbanda,
Yemyeşil dağlarında,
Şifalı bağlarında,
Seni buldum Kirazım.
 
Kale Köy’de Hisar’da,
Çavuşdağ’da Kibar’da,
Bolluk bereket pazarda,
Seni gördüm Kirazım.
 
Dağında altın saklı,
Herkesin onda aklı,
İğdeli’den geçtim atlı,
Seni buldum Kirazım.
 
Odun yaktın közümde,
Karpuzunda, üzümde,
Tüttün yine gözümde,
Çok özledim Kirazım.
   Ali AKSAKAL 14 Ekim 2005
 
KELES GÜZELİ
 
Cevizli’de silkeledim ağacı,
İğdeli’de oldum Hakk’a duacı,
Yağlar’da buldum başıma tacı,
Hadi gel, nâz etme Keles Güzeli.
 
Kale Köyü’nden çağırdılar kınaya,
Haliller’e dâvetliyim Cuma’ya,
Ben âşığım Karaman’lı sunaya,
Hadi gel, nâz etme Keles Güzeli.
 
Ese Emmim satar sıcak gevreği,
Unutmaz ki asla mani demeyi,
Manimde sen çıktın sevda meleği,
Hadi gel, nâz etme Keles Güzeli.
 
Sarıkaya, Çayağzı’ndan uzaktır,
Umurcalı ovaları azmaktır,
Yâr Kibar nazların bana tuzaktır,
Hadi gel, nâz etme Keles Güzeli.
 
Emenler’le Ceritler’in arası,
Dokuzlar’da yok başlık parası,
Tam Çatak’ta yanar gönül yarası,
Hadi gel, nâz etme Keles Güzeli.
 
Şemsiler’de verdim kısa molayı,
Yeniköy’de gördüm düğün alayı,
Ovacık’ta kutlayalım balayı,
Hadi gel, nâz etme Keles Güzeli.
     Ali AKSAKAL 24 Nisan 2008
 
KALE KÖYÜ AĞZI SÖZLÜĞÜ
 
abdest bozmak: tuvalete gitmek
abdest yolu: tuvalet
abdestlik: banyo veya bulaşık
                yıkama yeri
acansız: acele, tez, hızlı
açıkkasa: kamyon, kamyonet
adam: koca (eş)
afartmak: abartmak
ahar: çeşme yalağı
âkıdeş: arkadaş
akıtma: saçta pişirilen arpa
            ekmeği
âlımek: ağlamak
alcek: alacak
aletirik/eletirik/ceryan: elektrik
ânâ: Şaşkınlık ifadesi
annaç: karşı taraf
âşam: akşam
âveç: ağaç
avıtmak: teselli etmek
avukma: patates, ot, vb.’den
              yapılan salata
ayak yolu: tuvalet
azman: çok iri
 
bâdeş: bağdaş
badılcan: patlıcan
bağa: kaplumbağa
balımek: bağlamak
baraç: baraj
bamile: bamya
bata’lık: bataklık
battane: battaniye
bazar ekmeği: şehir fırınında
          yapılan has un ekmeği
belen ara: tam olarak
              bitirilmemiş, eksik .
Bellambol günü: Perşembe
bebe/böbbe: küçük
besimet: peksimit
bıcık: sarmaşık bitkisi (yenir)
 bi gavıl: yapabilirim, edebilirim,
                yapacağım, edeceğim
bicez: bir tanecik
biyo: bir kere, bir defa
böber: biber
bölce: börülce
bö’le: böyle
böyün: bugün
candırma: jandarma
cıvara/cigara: sigara
çağıl: taş yığını, çakıl
çakıldak: taze fasulye
çamır/çamur: krem bulaşık
                      deterjanı
çatmak: kavga çıkarmak için
    sataşmak, odunları çapraz
    olarak ocaklığa yerleştirmek
çavuş: koca (eş)
çaynaşmak: biribirine karışmak,
                    telaşlanmak
çekme: küçük toprak küp
çelen: çatının duvar dışına taşan
                 kısmı
çepiş: bir yaşındaki dişi oğlak
çığırmak: çağırmak,seslenmek
çımkı: ince sopa
çımkışmak: eli ayağı uyuşmak
çıtır: kibrit
çiğin: omuz
çikin: çirkin
çikolata: kahve ile şeker karışımı
            meze (kahvelerde yapılır)
çilbir: hayvan bağlanan sicim
çintmek: kırmak, küçük parçaya
               bölmek
çivdirmek: su vb sıvıların
                  incecik fışkırması
çucuk: çocuk
 
 
dakmak: takmak
dambaş/dambeş: eski evlerin
                          toprak çatısı
dane/tene: tane
dayı: güzel, annenin kardeşi
delice: aşılanabilen ağaç
denişik: değişik
denk: iyi, düzgün, hayvana
         sarılan yükün her biri
dêşirmek: devşirmek
deştimen: korucusu, kır bekçisi
deymen: değirmen
dırbızan: balkon ve merdiven
              korkuluğu
digelmek: ayakta durmak
dingil tepe: en yüksek yer
dirgen :çatal (harmanda ve
      yemek yerken kullanılan)
dogdurma : dondurma
doğram: lokma, parça
doğramaç: yoğurt, ayran, süt,vb.
              içine ekmek doğranarak
              yenen karışım.
dovar: duvar
dulcuk: her lafa giren, ukala
durup bakır: duruyor
 
ebermek: alıp getirmek
efe      : abi, ağabey
ekti: başkasından dilenen, öksüz yavru
enki    : o, şu
ensi: yanan odun parçası
emme    : amma
emdirmek: emzirmek
endirmek : indirmek
engücü: herhalde
eşek yükü: eşeğin taşıyabileceği
                   kadar yukü
ev sahibi: evin hanımı, karı(eş)
evlek: hayvan ile çift sürerken
          göz kararı belirlenen yer.
 
fasile : fasulye
feslikan/meslikan : fesleğen
fingirdemek: oynaşmak
fişne   : vişne
fiydan: fidan
fıydırmak: fırlatıp atmak
fortum: hortu
 
galan/gari     : gayri, artık
gale               : sincap
ganare : dişi köpek, boş gezen
ganırtmak: zorlamak
garagol         : karakol
gari: artık, gayri,bundan böyle
garip öldüren:.3. Sigarası
gaş: kaş, ocaklığın üstündeki raf
gave         : kahve
gavulleşmek: anlaşmak
gayınna    :kaynana
gayırmak :üzülmek,kayırma
gazocağı: gaz ile çalışan yemek
                pişirme aracı
geliyom: geliyorum
gêmek      : gelmek
gen bırakmak: nadasa bırakmak
gerneşmek: Kol ve gövdeyi
         arkaya doğru esnetmek
gevrek: simit, kırılabilir incelikte
gıcır: çocukların oynadığı sapan
gındırmak: cilve, naz
gıvramak: çabuklaşmak,hare
Girey günü: tatil günü /Pazar
govsak: aralıklı,açık bırakılan
gıra     : kırağı
gırnap : ince pamuk ipliği
gine    : yine
gidiyom: gidiyorum
gönü   : gönlü
gömek: görmek
götürü: toptan
gudubet: sevilmeyen, sevimsiz
guz    : kuzey, soğuk
 
güneş/çiti: krem çamaşır
        deterjanı (ilk markalardan
        bir Güneş idi)
gürdük: çiftleşme zamanı gelmiş
             köpek,vb.hayvan
güze   : güzel
 
halbİsem : halbuki
hambal: hamal
hamur: erişte/makarna
hanay : iki katlı ev
harım: bahçe (eve yakın/önünde)
hatıl: tavan arası
hayat: balkon-teras
hıra : çok zayıf, çelimsiz
hinci / hindi: şimdi
horanta: aile, akrabalar
horaz/foraz : horoz
höle : şöyle
hunu bak: şuna bak
hura : şura
 
ımsımak:söyleyiş şekli kötü olan
         konuşma
ımzık: uyuşuk, bozulmuş
           (yemek,vb.)
ımzıkmak: uyuşuk davranmak
ırgalamak: sallamak
ıngastan : yalancıktan
ıscak    : sıcak
 
îde         : üğde
iğnelik: yaprakları yenilebilir ot
ihi          : işte, aha
ilan      : yılan
ileşber    : çiftçi
ilgen:leğen
ilikmen/idare: camsız-fitilli- konik eski bir aydınlatma aracı
imamın kayığı: tabut
inahla/ilana : lahana
ince dalan : ince uzun boylu
ince hastalık : verem
irehmet:yağmur
ireng: eziyet
îsan       : insan
ispirte : kibrit
işlik     : dış gömlek
 
kalak : pipo
kaldırma: hanaylardaki yüksek/
                çıkıntılı oturma yeri,
balkon gibi
kamış : sürahi
kaptıkaçtı : taksi, otomobil
kapurcuk: gelincik otu
kaput: kalın kışlık palto
kar helvası: kar ile vişne/dut, vb.
       suyuyla elde edilen karışım
kaytarmak: iş yapmamak
kekre : ekşi ile acı arası bir tat
kelbaş   : karnabahar
Keles Bazarı: Çarşamba Günü
kelter/keleter : küfe
kızan : çocuk
kocana: nine
kompir: patates
köfün : küfe
kötü hastalık: kanser
kulunç: sırtın iki omuz arası
kumur: kumru
kunduz: su borusunun içine
             yapışmış pislik
kupa : bardak
kuş: yaprakları tırtırlı ot
kuzu kulağı/ekşi kulak:
      yenebilen yaprakları ekşi ot
kuzu göbeği: yenebilen mantara
           benzer üstü tırtırlı bitki
küleş: güreş
künaf /künah   : günah
 
lap       : taze/yaş incir
 
malim: (muallim)öğretmen
mamır: sağlam, uygun
mancar : pancar
mangıraf: gramafon
mavuklamak: acı çekerek ses
           çıkarmak
mâyene : muayene
meşe: atak, misket
meşirepsiz: terbiyesiz
mezin: müezzin (camide)
mısır    : hindi
minmek   : binmek
motor/motur: traktör
muzip: şakacı
nene         : nine
nezman    : ne zaman
 
ocak: tohumlardan fidan
         yetiştirilen özel yer
ocaklık: eski evlerde ocak
          yakılan yer/şömine
ocaklık başı: ocaklığın üst
        kısmında lamba, kibrit,
        vb.konulan raf, kaş
okarı: yukarı
okuntu: dâvetiye, düğüne davet
          edilenin getirdiği hediye
ôlak: oğlak
ôlan: oğlan
onnâ onlar
ozman : o zaman
 
Ödemiş Bazarı: Cumartesi Günü
öküre: orası
ölçermek : Sönmek üzere olan
              ateşi canlandırmak
ö’küle/önküle : ö
önmek: pusu kurmak
önkü(nü):o(nu) , oradaki(ni)
öretmen/örtmen : öğretmen
örüzger: rüzgar
ötüyüz: öteki yüz/öbür taraf
 
 
 
paldımsız: nerede nasıl
    konuşacağını bilmeyen kişi
pampil : yabani ot türü
patmak(patmak): dövmek
payam : piyam (dikenli bir bitki)
pençire: pencere
pendir : peynir
peşkir : havlu
pıçak : bıçak
piron: yemek çatalı
pısat/pusat : elbise, çamaşır
podiye : öğrenci önlüğü
postaki: post, deri
punta     : zatürre, çok aşırı ateşli
                soğuk algınlığı
pusarmak : havanın bulutlanması,
                   kapanması
 
saçak : çatının duvarın dışına
            taşan kısmı
sade yağ: tereyağı
sal : tabut
sarcarı: sırnaşık,yapışkan
sarı lira : Reşat altını
sât          : saat
semizlik : semiz otu
sêrek     : seyrek
serme: kuş avlama tuzağı
     (Çubuk ve iple yapılır)
setin: zeytin
seyirtmek : acele ile koşmak
sındı    : makas
sıtıratsız: yüzyüz
şibit: yufka (ekmeği
signenmek: saklanmak
sivtinmek: İş yapıyormuş gibi
                 yapmak
sıyırtmaç: çoban
sovan : soğan
sovuk      : soğuk
söbe: yuvarlakça
su yolu: tuvalet
sürgeç: bulaşık bezi
 
şavk: ışık, aydınlık,
         aydınlatma aracı
şavkımak: Işık saçmak, pırıl pırıl
şımşırık olmak: baştan aşağı ıslanmak
şippidik : naylon terlik, terlik
şöle        : şöyle
 
tarna : tarhana
tâsil        : tahsil
tavşan topu: top gibi pembe
          çiçeği olan kır çiçeği
tekirâ/tekrâ: tekrar
terefi      : Teravih Namazı
têris       : terhis
tet : defol (hayvanlara söylenir)
teyir       : tehir, gecikme
tırkı: kapıyı dışarıdan açmayı
     önleyen metal sürgü
tırkılamak: kilitlemek
tırsımak: çekinmek, korkmak
tingildemek: başını ve kollarını
                 sallayarak yürümek
tinsirmek-aksırmak: hapşurmak
Tire Pazarı: Pazartesi(eski)
tirket: tığ (oya aleti)
tivis: ayçekirdeği,çiğdem
tohur/dohur: ürün
tolaz: ağzı/ içi taşla örülü yapı
tolu : dolu (yağış)
tomati : domates
tomofil : otomobil
tovuk : tavuk
töperlemek : yuvarlamak
tûla        : tuğla
tuluk      : tulum (Deri)
 
uluk : tembel, miskin
ûraşmak : uğraşmak
urf: ruh/un kalıntısı
uşak : çocuk
ütel : otel
ürümek   : havlamak
Üsen: Hüseyin
 
velesbit: bisiklet
virâ/vire : durmadan
 
Yafidi   : Yahudi
yağlık : mendil, poşu
yalım : herhalde, sanırım
yâmak : yağmak
yanlık/yannık: yayık
yazmak: sermek
yeğne : hafifi
yekimek: yıkamak
yekinmek: oturduğu yerden
    ileriye doğru hareket etmek
yemiş    : incir
yogan : yorgan
yoğurt çalmak: süte yoğurt
        mayalamak
Yonan : Yunan
yoşuk : eskimiş, rengi
            kaybolmuş
yömülemek/yövmilemek:
          emeklemek
yüklü : hamile
yüklük: evde;yatak,yorgan, vb.
         için ahşap veya perde ile
         bölünmüş alan.
yüsük : yüzük
zencir    : zincir
zıbarmak: yatıp uyumak
zırıncımak : zırlamak
zıvzıkmak: savsaklamak
zıvzıkmak:bir iş yapmamak için
          başka şeylerle ilgilenmek
zoba: soba
zofra: sofra
 
 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol